Pazar, Ekim 01, 2006
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yeresaatlerce havadan sudan söz etmek.Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek.Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak.Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana...Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte.Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek...Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak...Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin hermısrasında seni bulmak.Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsizduygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek.Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?Nereden bileceksin?Sen benimle hiç olmadın ki.Olsaydın avuçlarım terlemezdi...Isırmazdım dilimin ucunu...Özlemezdim seni yanımdayken...Kıskanmazdım.Korkmazdım yollarda yürümekten.Islanmazdım yağmurlarda...Yıldızlara aya dert yanmaz,böyle her şarkıda sarhoş olmazdım.Korkmazdım seni kaybetmektenayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...Ve her kulaçta haykırırdım seni..Ama sen hiç benimle olmadın ki...YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...(Can YÜCEL)
posted by S.Gabriel at 4:00 ÖÖ

|
Perşembe, Eylül 21, 2006
Uzun zaman önce; dünya yaratılmadan, insanlar, dünyaya ayak basmadan önce, iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette dolanıyorlarmış. Bir gün, toplanmışlar ve her zamankinden daha sıkkın oturuyorlarken, Saflık, ortaya bir fikir atmış: "Neden saklambaç oynamıyoruz?" Hepsi, bu fikri beğenmis ve hemen çılgın Çılgınlık, bağırmış: "Ben ebe olmak ve saymak istiyorum, Ben ebe olmak istiyorum!" Başka hiç kimse, Çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için, Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış, 1, 2, 3 ....Çılgınlık saydıkça, iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar.Şefkat, Ay'ın boynuzuna asılmış;İhanet, çöp yığınının içine girmiş; Sevgi, bulutların arasına kıvrılmış;Yalan, bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş, çünkü gölün dibine saklanmış;Tutku, dünyanın merkezine gitmiş;Para hırsı, bir çuvalın içine girerken, çuvalı yırtmış.Çılgınlık, saymaya devam etmiş, 79, 80, 81, 82..... Aşkın dışında, bütün iyi huylar ve kötü huylar, o ana kadar zaten saklanmış. Aşk, kararsız olduğu gibi, nereye saklanacağını da bilmiyormuş. Bu, bizi şaşırtmamalı; çünkü hepimiz, Aşkı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz.Çılgınlık, 95, 96, 97... 'ye gelmiş ve 100'e vardığı anda, Aşk sıçrayıp, güllerin arasına girmiş ve saklanmış.Çılgınlık bağırmış "Sağım solum sobedir, geliyorum!", ve arkasını döndüğünde, ilk önce Tembelliği görmüş, o ayaktaymış, çünkü saklanacak enerjisi yokmuş. Sonra Şefkat'i, ayın boynuzunda görmüş, ve İhaneti çöplerin arasında; Sevgiyi, bulutların arasında; Yalanı, gölün dibinde, ve Tutkuyu, dünyanın merkezinde, hepsini birer birer bulmuş, sadece biri hariç.Çılgınlık umutsuzluğa kapılmış, en son saklı huyu bulamamış, derken Haset, bulunamadığı için haset duyarak, Çılgınlığın kulağına fısıldamış: "Aşkı bulamıyorsun, O, güllerin arasında saklanıyor."Çılgınlık, çatal seklinde tahta bir sopa almış, güllerin arasına çılgınca saplamış, saplamış, saplamış, ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar. Ve haykırıştan sonra, Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış, parmaklarının arasından, iki sicim gibi kan akıyormuş, gözlerinden. Çılgınlık, Aşkı bulmak için heyecandan, Aşkın gözlerini, çatal sopa ile kör etmiş. "Ne yaptım ben? Ne yaptım ben? diye bağırmış. "Seni kör ettim. Nasıl onarabilirim?"Aşk cevap vermiş, "Gözlerimi geri veremezsin. Ama benim için bir şey yapmak istersen, benim kılavuzum olabilirsin."Ve o günden beri, Aşkın gözü kördür ve her zaman Çılgınlık yanındadır...
posted by S.Gabriel at 10:25 ÖÖ

|
Salı, Eylül 12, 2006
Vampir Efsanesine farklı bi bakış.................................................................................................................................... Tarihin ilk zamanlarında, Adem ve Havva evlendi ve 3 tane oğulları oldu. Caine,Abel ve Seth.İlk doğan Caine, bitkileri yetiştirdi.Onları suladı ve büyüttü, hayat verdi.İkinci doğan Abel hayvanlara baktı.Onları besledi vebüyüttü. Bir gün Adem iki oğluna şöyle dedi."Caine,Abel; Yukardaki için birer kurban gerekli..." Caine,Yukardaki için en tatlı meyvalarını, en olgun bitkilerini getirdi. Abel,Yukardaki için en genç,en güçlü hayvanını getirdi. İki kardeşte kurbanlarını Adem'in altar'ına koydular ve ateşe verdiler. Duman onları yavaşça yukarı doğru götürdü. Abel'in kurbanı tatlı bir kokuyaydı ve kabul edildi.Caine'inki ise kabul edilmedi ve Caine sert bir şekildeazarlandı. İlk doğan ağlamaya başladı, gece gündüz Yukarıdaki'ne dua etti. Adem kurban vaktinin yeniden geldiğini söyledi. Abel yine en güçlü ve genç hayvanlarından birini öldürdü. Caine ise eli boş geldi, çünkü kurbanının istenmeyeceğini biliyordu. Abel şöyle dedi: "Caine, neden bir kurban getirmedin?" İlk doğan gözleri yaşlı bir şekilde kardeşinin kalbine mızrak saplayarak onu kurban etti, hayatta en çok sevdiği şeyi...

Yukardaki onu cennetten attı, ve Nod denilen bir yere sürgün etti.Caine karanlıkta yanlız kalmıştı.Açtı, üşüyordu ve ağlıyordu...Karanlığın içinden tatlı bir ses geldi.Siyahlar içinde bir kadın Caine'e doğru yaklaştı: "Hikaye'ni biliyorum, Nod'lu Caine. Açsın,bende yemek var.Üşüyorsun, bende kıyafetler var.Üzgünsün,bende rahatlık var." "Benim gibi lanetli birini niye rahatlatasın? Neden giydiresin? Neden besleyesin?" "Ben senin babanın ilk karısıyım. Yukardakine karşı geldim ve özgürlüğükaranlıklarda buldum.Ben Lilith'im. Bir zamanlar bende üşüyordum.Benim için sıcaklık yoktu.Bir zamanlar bende açtım,benim için yemek yoktu.Bir zamanlar bende üzgündüm, benim için rahatlık yoktu..." Lilith Caine'i ağırladı ve onu besledi,rahatlattı.Caine onun evinde bir süre kaldı ve birgün ona sordu: "Sadece karanlıktan, bu evi nasıl yaptın? Nası kıyafetler yarattın? Nası yiyeceklerini yetiştirdin?" Lilith gülümsedi ve cevap verdi: "Ben uyandım. Bu sayede istediğim gücü yaratıyorum." "Beni de uyandır Lilith, benim de güce ihtiyacım var.Bende kendi evimi, giysilerimi,yiyeceklerimi yaratmalıyım." "Uyanmanın sana ne yapacağını bilmiyorum. Sen baban tarafından lanetlendin. Ölebilirsin, sonsuza kadar değişebilirsin." "Güç olmayan bir yaşamın ne önemi var? Sen olmadan ben ölürüm,ama senin kölen olarak yaşayamam." Lilith Caine'i seviyordu.Bunun olmasını istemesede Caine'in istediğini yaptı ve Caine'i uyandırdı. Bileğinden gelen kanı bir kaba koydu ve Caine'e içirdi.Caine Abyss'e düştü, o kadar uzun süre düştüki bu ona sonsuzluk gibi geldi. Gözlerini açtığında karanlık bir yerdeydi. Karanlığın içinde Caine parlak bir ışık gördü. Gecede parlayan ateş, Michael, Kutsal Ateşin koruyucusu ona gelmişti, ve şöyle dedi: "Adem ve Havvanın oğlu,suçun büyük ama babamın bağışlıyıcılığı da çok büyük. O seni affetti." Caine cevap verdi; "Yukardaki'nin acımasıyla değil ancak kendi vicdanımla gurur içinde yaşayabilirim!." ve reddetti. Ve Michael ona ilk lanetini verdi: "Bu diyarlarda gezdiğin sürece, sen ve senin çocukların ateşten korkacak. Ateşim sizin derinizi yakacak ve sizi mahvedecek." O gecenin sabahında,ufuktan Raphael göründü.Güneşin koruyucusu.Caine'e şöyle dedi : "Adem'in oğlu,Havva'nın oğlu, kardeşin Abel cennetten senin günahlarını affetti.Tanrının bağışlamasını kabul etmeyecek misin?" Caine cevap verdi: "Abel'ın bağışlaması bir şey ifade etmez.Ancak ben kendimi affedebilirsem gerçekten affolmuş sayılırım!." ve reddetti. Ve Raphael ona ikinci lanetini verdi: "Bu diyarda gezdiğin sürece sen ve senin çocukların gün doğuşundan korkacak.Güneşin ışınları sizi ateş gibi yakacak.Şimdi git ve karanlık bir yere saklan,güneşin gazabını hissetmemek için." Caine kaçtı ve karanlık bir mağraya saklandı ve orda uyudu.Uyandığında ölüm meleği Uriel onu kanatlarının arasında tutuyordu. Caine'e şöyle dedi: "Adem'in oğlu,Havva'nın oğlu,Tanrı senin bütün günahlarını bağışladı, kabul et ve bütün lanetlerinden kurtul." Caine cevap verdi : "Tanrının bağışlamasıyla değil,kendi bağışlamamla yaşayacağım.Ben benim. Yaptıklarımı yaptım.Bu asla değişmeyecek!" Ve Tanrının kendisi,Uriel'ın ağzından Caine'a son lanetini verdi: "Sen ve senin çocukların, bu diyarda gezdiği sürece karanlığa tutunacaklar. Sadece kan içecekler.Sadece kül yiyecekler.Ölümde olacakları gibi olacaklar,ama ölmeyecekler ve hep yaşayacaklar.Son günlere kadar dokunduğunuz her şey yok olacak." Bu lanetle Caine acı bir çığlık attı. Gözlerinden kan geldi. Bu gelen kanı bir kabın içine doldurdu ve içti. Kafasını kaldırdığında Gabriel karşısında duruyordu, ve ona şöyle dedi: "Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu. Babamın bağışlayıcılığı bildiğinden çok dahabüyük.Şimdi bile affedilmeye bir yol açıldı Bu yola "Golconda" diyeceksin. Çocuklarına ondan bahset,çünkü sadece bu yolla yeniden ışıkta yürüyebileceksiniz."
posted by S.Gabriel at 6:33 ÖS

|
Cuma, Eylül 01, 2006
SEN SOĞUK KIŞ GÜNEŞİNE BAKARKENÇÖL ATEŞİ YAKACAK BENİ...MESAFELERE DOLANACAK İKLİMLERAYRI AYRI YERLERDE,BAŞKA İNSANLAR,BAŞKA NEFESLER,AMA HEP UYKUSUZ GECELER...BİR KİBRİT ALEVİ SENİ TUTUŞTURUYOR,ÖYLE DELİ BİR SICAKKİ BU HERŞEYİ YAKIYOR
posted by S.Gabriel at 9:41 ÖS

|
Pazartesi, Mayıs 22, 2006

"Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım Bu gece dağbaşları kadar yalnızım Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından Dudaklarımda eski bir mektep türküsü Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim Gözlerim gözlerini arıyor durmadan Nerdesin..." (Attila İlhan)
posted by S.Gabriel at 6:36 ÖÖ

|

"Uyandırın anamı Söyleyin gidiyorum Yolumu gözlemesin Dönemem belki geri Arkadaşlarım duysun Kardeşim bunu bilsin Söyleyin gidiyorum Dönemem belki geri Babama haber salın Çiçekler onda kalsın Sulasın günaşırı Dönemem belki geri Korulara söyleyin Dağlara asmalara Baygın çocukluğumun Çınladığı kırlara Söyleyin gidiyorum Dönemem belki geri Gelsinler anılarım Uğurlasınlar beni Sadece sevdiğime Söylemeyin duymasın O kadar körpe ki kalbi Bilmiyor yitirmeyi Söylemeyin bu akşam Sevdiğim ağlamasın." (NİHAT BEHRAM)
posted by S.Gabriel at 6:33 ÖÖ

|
"Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize Vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur..." (Sunay Akın)
posted by S.Gabriel at 6:09 ÖÖ

|
Cuma, Mayıs 19, 2006
"Tek bir haber bile gelmese uzaklardanSaçma da olsa bekleyişinYalnız sen olsan da bekleyen beniBekle beniBırak beklemekten usanmış dostlarımÖldüğümü sansınlar benimİçme anılar gibi acıİçme sakın o şaraptanYağmurlar içinde bekle beni, karlar tozarken bekleOrtalık ağarırken bekle beni, kimseler beklemezken bekle."(Konstantin SIMONOV)
posted by S.Gabriel at 10:25 ÖS

|

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni, Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez. Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini, Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, Değil mi ki ayaklar altında insan onuru, O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış, Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru, Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş, Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın, Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene, Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın, Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e, Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama, Seni yalnız komak var, o koyuyor adama. (William Shakespeare)
posted by S.Gabriel at 10:03 ÖS

|
"Fırtınada Yürürken Sen Başını Olabildiğince Yükseğe Kaldır Ve Sakın Korkma Karanlıktan Sonunda Fırtınanın Altın Bir Gök Var Ve Neşenin Tatlı Gümüş Şarkısı Yürü,Rüzgara Doğru Yürü ,Yağmura Doğru Rüyaların Parçalanıp Sürüklense de Yürü.Yüreğindeki Umutla Asla Yalnız Yürümeyeceksin Asla Yalnız Yürümeyeceksin "
(Joseph WISDRIGHT)
posted by S.Gabriel at 6:28 ÖÖ

|
Çarşamba, Mayıs 17, 2006

İki bıçak seç kendine Biri yaralamak için Biri öldürmek Pusu kur gözleri Karanlık gölgesine Biri sevmek için Biri ihanet İki yürek seç kendine Biri yaşamak için Biri gizlenmek Bir korkak, bir kaçak, bir firar Kaç kişisin sen sevdiğim, çocuk İçimdeki bıçak bir kere daha dönüyor Olduğu yerde Kalırsan sel basar yataklarımı Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde Kimi zamanlar olur sevgilim İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme (MURATHAN MUNGAN)
posted by S.Gabriel at 9:54 ÖÖ

|